LİKYA

Çıralı

31.7-1.8.2004, Cumartesi-Pazar/ Çıralı

Çıralı, Kemer'e bağlı, Antalya'nın cennet köşelerinden biri. Kemer'den sonra yarım saat mesafede şirin mi şirin, kendi halinde bir köy.

Karayolundan içeri saptıktan hemen sonra pansiyonların tabelaları başlıyor sizi bilgilendirmeye. Eh, bizim gibi rezervasyonsuz, sadece ön araştırma yaparak yola çıkan yolculardansanız, biraz daha dikkat kesiliyorsunuz bu tabelalara.

Dağın eteklerinden düzlüğe iner inmez, portakal bahçelerini ayıran, bir araba genişliğindeki yolun kenarlarında pansiyonlar başlıyor tek-tük. Bu daracık yoldan edindiğiniz ilk izlenimi 5 -10 dakika sonra hemen siliyorsunuz. Zira burası küçücük görünen ama aslında geniş bir alana yayılmış kocaman bir tatil beldesi.

Yol boyunca ilerliyoruz. Yolun bittiğini sanarak park edip otel aramaya koyulduğumuz bile oldu. Ama durumu anlayınca atladık yeniden arabaya ve yeniden koyulduk yola.

Dolaştıkça, Çıralı'da hem şu 15 yıl öncesinin klasik pansiyonlarından da olduğunu, hem aynı bahçeleri paylaşan motel-camping türü yerler bulunduğunu, yok ben daha lüks yerler isterim diyenler için gayet modern oteller de olduğunu, aman ben daha sakin ve nezih yerde kalayım diyenlere de envayi çeşit ağaç ve çiçek içerisinde nefis bungalowlar yapılmış olduğunu gördük. Ancak ben 5 yıldızlı tesislerde açık büfe isterim diye tutturuyorsanız, pek size göre olmayabilir. Bence yine de her keseye ve her zevke uyabilecek çeşitlilikte mekanlar var. Otel ve motel tipi yerler biraz daha sakin. Ama pansiyon ve camping alanları hem daha sıkışık hem daha hareketli. Konaklama mekanlarının hemen hepsi köyün yegane daracık yolu ile kumsaldan ayrılıyor.

Bir kumsal delisi olarak ilk gördüğüm kum manzarasından ötürü buraya kanım kaynadı. Tabii şimdi asıl iş konaklayacağımız yer konusunda karar kılmakta. Tam öğlen sıcağı. Mekanların bir kısmını görünütüsünden çoktan eledik. En sonunda hem fiyatını hem de yerini ve ortamını beğendiğimiz Bellerofon Hotel'de karar verdik. Burası 5 adet klimalı bungalow'dan oluşan yemyeşil ve çiçekli bir bahçe içerisinde küçük bir otel. Yarım Pansiyon hizmet veriyor. Gayet temiz ve bakımlı. En güzel yanı da yediklerinizin doğal olması, tesadüf müydü bilemiyorum ama dengeli besleniyorsunuz. Sabah kahvaltıda yediğimiz reçel, zeytin, peynir, yoğurt, domates, vs. ev yapımı ve doğal olarak plastik kutular içerisinde gelmiyor. Akşam yemeğin yanında sıcacık, yuvarlak bir ekmek getiriyorlar; nefis. Yediğiniz yemekler annenizin yemeği gibi. Burada yöreli bayanlardan oluşan bir mutfak ekibi var. Gayet doyurucu porsiyonlara rağmen havadan mıdır, yüzmekten midir bilemem, her öğüne acıkmış oluyorsunuz.

Buranın aile işletmesini andıran bir yapısı var. İlk geldiğimizde bavulları aldık, sorumluyla görüştük, bekliyoruz ki bizi kayıt kuyut için resepsiyon gibi bir yere alsın. Buyrun böyle yerleşebilirsiniz dedi. Şaşkınlığımızla kalarak, kayıt almayacak mısınız, kimlik sormayacak mısınız? diye sorduk. Gerek yok,dedi.

- Ya kaçar gidersek?
- Canın sağolsun abi!
- Peki, akşam yemeği saat kaçta?
- Kaçta arzu ederseniz.
- !!
- Sabah kahvaltı kaçta?
- Ne zaman kalkıp almak isterseniz.
- !!!

Akşamları denizden çıkıp duşunuzu aldıktan sonra huzur içinde bir günün tatlı yorgunluğu üzerinizdeyken sizin için beyaz örtüleri yayılmış, kandili yakılmış etrafı loş ışıkla aydınlatılmış masanıza oturuyorsunuz ve bu, akşam yemeği için hazırız anlamını taşıyor. Ya da sabah kalkıyorsunuz, en rahatından kıyafetleriniz üzerinizde. Yine sizin için beyaz örtüleri yayılmış masalardan birisine oturup , kahvaltım için hazırım bekleyişinde bulunuyorsunuz. İki dakika sonra, sıcak bir günaydın ile gelip çay-kahve tercihinizi soruyor ve ev yapımı ürünler ile masanızı donatıyorlar.

Belki şunu belirtmekte fayda olabilir, (2004 yılı itibariyle) kredi kartı geçmiyor.