Asur'un Keşfi

Bugünkü Suriye'ye adını vermiş olan Asur, o güne dek Dicle ve Fırat ırmaklarının yukarı kesiminde kurulmuş güçlü bir imparatorluk olarak biliniyordu. Bu imparatorluk eski çağlarda bütün Yakındoğu'ya egemenliğini kabul ettirmişti. Birkaç Yunan yazarından ve Kutsal Kitap'taki metinlerden Asurlular üstüne edinilen bilgiler ise oldukça azdı. Yalnızca, Ninova'daki sarayında çıkan yangın sırasında, karılarını ve kölelerini boğazlatarak öldürttükten sonra kendini alevlerin içine atıp yakan son Asur kralı Sardanapalos'un efsanesi, bir çılgınlık simgesi olarak belleklerde yer etmişti. Ortaçağ'ın sonlarından başlayarak pek çok gezgin, dünya haritasından birdenbire silinen bu başkentin kalıntılarının nerede olabileceğini araştırdı. Hemen hepsi de Ninova kalıntılarının, Musul'un karşısında, Dicle ırmağı boyunca sıralanan ve Doğu ülkelerinde "tel" diye adlandırılan yüksek yapay tepelerden birinin altında olduğunu düşünüyordu. 1842'de görevli olarak Musul'da bulunan ve doğu-bilimlerine çok büyük İlgi duyan Paul-Emile Botta adında bir Fransız konsolosu, Ninova'nın yerini bulmayı aklına koymuştu; fakat, arkeologların Avrupa'da, özellikle İtalya'da uyguladıkları gibi toprağı derinlemesine kazmaktan başka çare olmadığı kanısındaydı. 1842 yılının aralık ayından itibaren, yerliler arasından seçtiği işçilerle birlikte, Nebi Tunus'un hemen yanında yükselen ve tarihi Ninova'nın bulunduğu yer olarak bilinen Kuyuncik tepesinin üstünde bir köyle bir mezarlık vardı ve Botta'nın o yörede kazı yapmasını engelliyordu. Botta, bir işe yeni başlayanların sabırsızlığıyle çok çabuk yıldı ve birkaç aylık çalışma döneminde önemli bir şey bulamayınca, biraz daha sebat göstermekle hazineleri bulup çıkarabileceğini hiç düşünmeksizin kazıları durdurdu. Kuyuncik'ten sonra, bu tepenin onbeş kilometre kadar kuzeyindeki Horsâbâd'a el attı; orada, alçak kabartmalarla süslü duvar yıkıntılarının bulunduğunu haber almıştı. Daha işin basında, toprak altından pek çok heykel çıkarıldı. Bunun üzerine Fransız hükümeti, kazıları sürdürebilmesi için Botta'ya kredi açmayı ve Musul'daki Türk yetkililerinden onun adına izin çıkarmayı kararlaştırdı. Sonunda Paul-Emile Botta, Horsâbâd yerleşmesinin altında toprağa gömülü olan kral Sargon'un sarayını ve Asur sanat eserlerini gün ışığına çıkardı. Bu sanat hazineleri, Louvre müzesinin yeni açılan Asur bölümüne taşındı.


Düşman kentin surları önünde savaş iyiden iyiye kızışmış. Asurlu savaşçılar, koçbaşını gizleyecek biçimde yapılmış kuleyi tahta bir iskelenin üzerinden kale bedenine doğru itiyorlar; surlara merdivenler dayanmış, her yanda oklar vızıldıyor ve kral, birliklerini denetlemek için arabasıyla cepheyi dolaşıyor.

 

Tünel Yöntemi Kazılar

Victor Place, "Ninova ve Asur" adlı kitabında, kazılarda nasıl bir yöntem uygulandığını anlatır. Taştan ya da tuğladan bir yüzeye ulaşıncaya dek, toprağın içine bir sonda salar; sonra, gömülü olan yapının çevresindeki toprağı atmak İçin, ya tek bir tünel ya da birbiriyle kesişen İki ayrı tünel kazar. Place. açıkta kazı yönteminin bu tür bir yöntemle kıyaslanamayacak kadar büyük bir çalışma, insan gücü ve masraf gerektirdiği kanısındaydı. Nitekim, Horsâbâd. Nemrud ve Kuyuncik'te de gene tünel yöntemiyle çalıştı. Özellikle sanat yapıtlarını toprağın altından çıkarmak söz konusu olduğu zaman, bu kazı tekniği öbürlerinden daha az masraflı ve ekonomiktir: Pompei ve Herculanum'da da 'o aynı yöntem uygulandı. Vezüv'ün eteklerindeki Herculanum'da, taşlaşmış lavların sertliği, bu teknikle çalışmayı iyice zorunlu kılıyordu.Hele, Papirüsler Villası'nın [Piso villası) ortaya çıkarılışında olduğu gibi, bir yerleşme merkezinin altında çalışmak gerektiği zaman tek çözüm yolu buydu. Fakat, "tünel yöntemiyle kazı-tekniği artık uzun zamandır kullanılmıyor. Bundan çok daha masraflı bir yöntem olmakla birlikte, arkeologlar bugün yalnız açıkta kazı yöntemini uygularlar. Gene de zaman zaman, yeraltı galerileri açmak gerekiyor tabiî: Alman arkeologları, Varka'da {Aşağı Mezopotamya'daki eski Uruk kenti), çok katlı bir kule biçimindeki tapınağı (Ziggurat'ı) ortaya çıkarırlarken, yapıyı sarsmaktan ya da çatlatmaktan çekindikleri için bu yönteme başvurdular. Aynı şekilde, Amerikalı arkeologlar da, Şolula'daki Meksika piramitlerine yeraltı galerilerîyle ulaştılar.