Hindistan'da Arkeoloji

Yeniden Canlandırılmış Anıtların Korunması

Toprak altından gün ışığına kavuşturulmuş arkeolojik bölgelerin korunması, arkeologların karşısına çok çetin sorunlar çıkarır. Mohenco-Daro'da durum umutsuz görünüyor. Toprak o kadar tuzlu ki, tuzlu su, kılcallık nedeniyle tuğlaların içinde yükseliyor. Böylece, tuğlaları tuz billurları kaplıyor ve kemiriyor. Tuz tabakası temizlendikçe, giderek daha çabuk oluşuyor! Gerçi bu, pek istisnaî bir durum.

Kazılmış her arkeolojik bölge, kısa ya da uzun sürede yok olmağa mahkûmdur. Çözüm yolu olarak, tabiatıyle, toprağın koruma görevini sürdürmesi için, kazı yerlerinin toprağa gömülmesi kalıyor; zaman zaman bu yönteme de başvuruldu. Bununla birlikte. kazı bölgesinin her an gezilip görülebilmesi tercih edilir. O takdirde, pek basit bir çözüm, anıtsal bütünü, bir iskeletin taşıdığı muazzam bir çatıyla örtmekten ibarettir. Böylece bölge, hem yağmurdan, hem güneşten korunmuş olur. Ama, bu usulün de sakıncası arkeolojik bölgeyi çirkinleştirmesidir. Çok külfetli olan bir başka çare yapıtların bütün kısımlarını plastikten yapılmış, kalın ve saydam bir kılıfla sarmaktır. Ne var ki, çoğu zaman, üst kısımları çimentoyla pekiştirmek ve geri kalan kısımları kendi haline bırakmakla yetiniliyor.

Hindistan'da Arkeolojinin Kurucuları

1861'den itibaren, birçok Batı ve Yakındoğu ülkesi, kendini arkeolojinin heyecanına iyice kaptırmıştı. Bununla birlikte, Asya'daki arkeolojik bölgelerin çoğu, araştırma alanlarının dışında kalıyordu. O yıl, Hindistan ordusunun bir generali, Alexandre Cunningham. kırk yedi yaşında emekliye ayrıldı. Ülkeyi çok iyi tanıyan general, Himalaya'dan Seylan adasına kadar uzanan bu bölgedeki olağanüstü anıtları görmek fırsatını sık sık bulmuştu. Bundan böyle, hayatının geri kalan kısmını Hindistan'daki eski sanat eserlerini incelemeye hasretti. Ama, sadece mevcut anıtların listesiyle, tarih ve nümismatik araştırmalarıyla yetinmedi: 1881'e kadar, yorulmak nedir bilmeden, Afganistan dağlarına yakın bölgelerden Bengal'e kadar, Hint yarımadasını taradı. Yüzlerce arkeolojik bölgeyi keşfetti, araştırdı, kimliğini saptadı ve toprak altından gün ışığına çıkardı! Bunlar arasında, kazmak fırsatını bulamadığı Harappa, en önemlilerinden biridir. Daha pek çok arkeolojik bölgenin kimliğinin saptanmasını da yine ona borçluyuz.

Her ülkenin ve her devrin çocukları, büyüklerin işlerini taklit ederek eğlenmişlerdir. Mezarlarda, günlük hayatta kullanılan araç ve gereçlerin minyatür kopyaları olan, pişmiş topraktan yapılma pek çok oyuncak bulundu. Eski ağır arabaların biçimini bu sayede tanıyoruz. Arkeologlar, onların bugün köy ve kırlarda kullanılan arabalardan pek az farklı olduklarını hayretle gördüler.