Mumyalar Saklı Bir Yer

Eski Sanat eserleri her zaman koleksiyoncuların ilgisini çekmiş, büyük paralar karşılığında alınıp satılmıştır. Nitekim 1875 yılından itibaren piyasada, eski Mısır'dan kalma süslü eşyalar ve papirüs yaprakları üstüne yazılmış eski metinler dolaşmağa başlamıştı, 1881'de, Mısır Eski Eserler Kurumu başkanı Auguste Mariette'ten görevi devralan Gaston Maspero, çok büyük boyutlara ulaşan bu ticareti engellemek için Yukarı Mısır'a gitti ve yaptığı soruşturmalar sonucu, bu eski eserleri satan Gurna'lı bir Arabın izini buldu; adam önceleri hayatında hiç eski eser satmadığını söyleyerek direndiyse de sonunda ele verileceği korkusuyla her şeyi itiraf etti. Kahire müzesi görevlilerinden Emil Brughs ile Ahmet Kemal olay yerine gönderildiler ve Arap onları, kraliçe Haçepsut tarafından kayalar içine oydurulmuş ünlü tapınağın yakınlarındaki bir nekropole götürdü. 2 m eninde ve 11,50 m derinliğinde bir kuyuya indiler; kuyunun dibinde 70 m uzunluğunda bir koridor uzanıyor, bu koridor da geniş bir salona açılıyordu. Mumların titrek ışığında ayakları her adım başı bir eşya yığınına takıldığı için arkeologlar bu koridorda bile zor ilerlediler. Salon ise ağzına kadar eşya doluydu, hatta aralarında tabutlar, mumyalar bile vardı. Yeni imparatorluk dönemi Mısır tarihinin en ünlü kişilerinden birkaçının eşyaları burada toplanmıştı: Amenofis l, Tutmes II ve oğlu Ahmes, Sethi I. kraliçe Nefertari ve ünlü kocası Ramses II. Milattan önce XI. yüzyılda, büyük Amon rahiplerinin Mısır'da söz sahibi olmağa başladığı o karışık dönemde, devlet yetkililerinin, ölmüş 'Kralların mallarını mezar yağmacılarından koruyabilmek için burada topladıklarını da gene bu yığınakta bulunan tutanaklardan öğreniyoruz. 

Bin kilometre boyunca uzanan ve kendi suları sayesinde çölden kazanılmış bu ülkenin ırmak yakasındaki kentlerini birbirine bağlayan Nil, Mısır'ın en büyük ulaşım yoludur. Daha en eski çağlarda bile, papirüsten yapılmış hafif sandallar, yelkenli ve kürekli büyük tekneler bu ırmağın üstünde gidip gelirlerdi. O çağlarda tekneler çok zarif biçimlerde yapılır, üstleri renk renk boyanırdı. Fakat henüz dümeni bilmiyorlardı: herbiri bir kişi tarafından kulanılan iki kürek dümen görevi görürdü. Bitkisel elyaftan Örülmüş, damalı motiflerle süslü rengârenk bir barınak da (resmin sağında), teknenin sahibini güneşten korurdu.

İki Yıllık Çalışmadan Sonra

Lahdin açılmasına ancak 1924 şubatında başlanabildi. O tarihte Lord Carnarvon, firavunun mumyasını görme mutluluğuna erişemeden ölmüştü. Lahdin 1250 kg ağırlığındaki kapak taşını kaldırabilmek için uzun uzun hazırlık yapmaları ve içeriye kaldırma araçları yerleştirmeleri gerekti. Kapak açılınca, Carter ve yardımcıları, yürekleri heyecandan daralarak hemen lahdin üstüne eğildiler, îlk duyguları bir hayal kırıklığı oldu! Lahit, kefen olarak kullanılmış bir yığın kumaşla doluydu. Fakat, bütün kumaşları çekip çıkardıkları an, odanın içinde bir tek hayranlık çığlığı yankılandı: kralın yüz hatları işlenerek insan biçiminde yapılmış, 2,10 m boyunda şahane bir tabut, kollarını göğsüne kavuşturmuş, öylece yatıyordu; firavunun altın maskesi, eşsiz bir incelikle işlenmişti ve aragonit ile obsidiyenden yapılmış gözler, bu yüze inandırıcı bir canlılık veriyordu. Bu tabutun içinde, onun kadar değerli ikinci bir tabut, onun da içinde de som altından üçüncü bir tabut vardı. Yüzü gene altın bir maskeyle örtülü olan kralın mumyası işte bu son "kutu"nun içindeydi. Çeşitli yağlar ve kokularla ovulmuş vücudu hiç bozulmadan kaldığı için, doktorlar ölünün yaşını rahatlıkla saptayabildiler: firavun, yirmi altı yaşlarındaydı. Mumya tılsımlar, nazarlıklar, domuzlan böcekleri, altından ve değerli taşlardan yapılmış broşlar, gerdanlıklar, bilezikler ve yüzüklerle donatılmıştı; iki yanına, biri altın, öbürü demir (o çağlarda demir, nadir ve değerli bir madendi; silâh yapımında tunç kullanılırdı) iki kılıç uzatılmıştı: toplam 143 parça eşya ve mücevher saydı arkeologlar! Arkeoloji tarihinin en zengin keşiflerinden biriydi bu. Bazıları birer sanat şaheseri olan ve dünyada bir eşi daha bulunmayan bu eşyalara değer biçilemez! Oldukça basit bir yeraltı mezarına alelacele gömülmüş küçük bir firavunun mezarı için bunca değerli eşyanın toplandığı düşünülürse, büyük firavunların mezarlarını, duvarları çok görkemli resimlerle süslü o kocaman salonları dolduran hazinelerin göz kamaştırıcı zenginliği anlaşılabilir! Böylesine bir zenginlik de, bu mezarların sırrını bilen o çağ insanlarını baştan çıkarıyordu kuşkusuz. Eldeki eski metinlere ve arkeolojinin Nil topraklarından bulup çıkardığı bazı eşyalara dayanarak, bu krallığın dillere destan olmuş zenginliği öteden beri tahmin ediliyordu. Fakat Tutankhamon'un mezarı, ayrıca, Mısır el sanatları üstüne de bilgi edinmemizi sağladı: her türden küçük elâletleri, esans kavanozları, su ya da içki küpleri, peruklar, eldivenler, sandaletler, devekuşu tüyünden yelpazeler, oyun kutuları, çocuk oyuncakları, (koltuklar, sandalyeler, tabureler, oyuncak silâhlar, sandıklar) ; bu oyuncaklar ya firavunun çocukluğundan kalmaydı ya da kendisinden önce ölen ve onunla birlikte gömülmüş olan iki çocuğunun oyuncaklarıydı.